İbretlik anlamıyla Nahl suresi ve bal arısı

Düzem’zaman-ı Kerim tıpkısı mü’minin maltalık kitabı, sefer göstericisi, adeta kullanma kılavuzu niteliğindedir.  Kuran-ı Ahi’birlikte, A’dan Z’ye her soruya karşılık, her çıkmaza bire bir depar yolu vardır. Bunun içindir ki, ayrımsız mü’minin yegâne yapması gereken, Seviye’an-ı anlayarak okumaktır. Eke kitabımızın tam sureleri ilgi kurumlu ve misil resim olmakla gelişigüzel, bazılarında bize sunulan nimetlerden tekerlek teker bahsedilir. Bunlardan birisi Nahl suresidir. Nahl suresi ile ait gelişigüzel şeyi bu yazıda sizler amacıyla derledik… Nahl, “bal arısı” demektir.  Nahl Suresi 68. ve 69. Ayette Majör Cenabıhak şöyle buyurur: “Rabbin bal arısına; «Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin! Sonraları meyvelerin seçkin birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı otlak yollarına gir!» diye ilham etti. Onların karınlarından asıl asıl renklerde benzeri şerbet (bal) yarar kim, onda insanlar üzere şifâ vardır. Tabiatıyla bunda düşünen bire bir ulus üzere iri ayrımsız acayip vardır.” (genişlik-Nahl, 68-69) Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Mü’min, bal arısına benzer. Bozulmamış olan şeyleri vadi, akman olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar ve konduğu yeri ne kırar hangi bile incitir. Düştüğünde ise kırılmaz, bozulmaz.” Arılar O büyüklüğünde temizdir kim pisliklerin üstüne konmaz ve onları yemezler. Öyle tıpkı laf sahibidir kim, âlemin tüm mîmar ve mühendisleri toplansa onun yaptığı işi yapamazlar. İşte sonunda, onların yaptığı balda, zâhirdeki hastalıklara şifâ olduğu kabil hâllerini tefekkürde bile bâtınî çor olan cehâlete şifâ vardır.”     Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla 1. Allah’ın (afet ve azapla ilişkin)[1] emri geldi; artık onu aceleleştirmek istemeyin. O, (müşriklerin) eş tuttukları şeylerden halis (tamamen ırak) ve yücedir. 2. (Cenabıhak,) kullarından dilediğine melekleri, emri (emretmek olan) vahiyle[2] indirir; “(insanları) uyarın, pekâlâ benden bambaşka ilâh yoktur; emirlerime akla yatkın yaşayın/karşı gelmekten sakının” diye niteleyerek. 3. Gökleri ve yeri hak (tıpkı tertip) ile O yarattı. O, onların kuma koştuklarından yücedir. 4. O, insanı atmık(deki atmık)dan yarattı. (Hakeza iken) benzeri de görürsün kim o, (büyüyüp yetişince Tanrı hakkında) apaçık tartışan benzeri düşmandır. [krş. 36/77] (Yaratılma oluşumunu iyice düşünen, aklını nefsânî ve şeytânî hislerin güdümünden kurtaran insan, yaratıcı Rabbine imtina etmek duygun ve emirlerine uyar. Zira “kendini (yaratılışını ve gayesini) alim, Rabbini agâh” ifadesiyle Cenabıhak’a karşı indifa aptallığında bulunamaz.) 5. (Balaban ve süfli mebde) hayvanları birlikte yarattı, onlarda sizin için ısıtacak (ve koruyacak) şeyler ve bir nice menfaatler vardır. Onlar(ın etinden ve yağın)dan de yersiniz. 6. (Onları) akşamleyin getirdiğiniz, sabah meraya/otlamaya saldığınız ahit onlarda sizin amacıyla benzeri görk (ve zevk) vardır. 7. (O hayvanlardan bazısı) ağırlıklarınızı yüklenip sizin fakat (binbir tip) zahmetle (yahut nısıf canınızı tüketerek) varacağınız bire bir memlekete taşırlar. Zahir kim Rabbiniz haddinden fazla sevecen, haddinden fazla merhametlidir. [bk. 23/21-22; 40/79-81; 43/12-14] 8. Atları, katırları ve merkepleri, hem kendilerine binmeniz üzere hem de bezgi (hayvanı) adına (yarattı). O, sizin elan bilemeyeceğiniz nice (binecek) şeyleri üstelik yaratır. [bk. 16/80-81] 9. Yolun doğrusunu devretmek Tanrı’a aittir. Ondan sapan (dolaşık kat)lar birlikte vardır. O dileseydi hepinizi makul yola iletirdi. (Ancak sınav üzere akıllıca yolu seçip onda gitmeyi yahut sapmayı bizim tercihimize bıraktı.) 10. Gökten sizin amacıyla su indiren O’dur. İçilecekler bundandır. İçinde (hayvanları) otlattığınız nebatat üstelik bundandır. [bk. 15/22; 39/21; 56/68-70] 11. (Cenabıhak) size onunla; ekin, zeytin, hurma, üzümler ve temas meyveden bitiriyor. Elbette bunda düşünen kimseler üzere elbette (tıpkısı antika ve Allah’ın kudretine) deliller vardır. [bk. 6/99; 7/57; 27/60] 12. Geceyi, gündüzü, güneşi ve kocaoğlan hizmetinize/istifadenize verdi. Yıldızlar dahi O’nun emriyle sorumluluk eğmişlerdir. Nasıl kim bun(ların değme birin)dahi aklını kullanan bire bir cemiyet amacıyla deliller/ibretler vardır. (Bittabi düşünemeyenler ve nankörlük edenler bunlardaki beyyine ve ibretleri görmezler. Kendisinde karın yeteneği olan insanlar düşünür. Ilk varlığının farkında olur; kendisini âdem yerine bilir. Böyle olunca de mecburi adına Rabbini agâh ve Rabbi ile kendisi arasındaki büyü/alâkayı düşünücü. Daha Çok kalın yüklenmeye ve gereğini yerine getirmeye başlar.) 13. Yeryüzünde yarattığı rengârenk şeyleri de sizin istifadenize vermiştir. Bunda öğüt kayran kimseler amacıyla bittabi ayrımsız tuhaf (alacağı dersler) vardır. 14. Kendisinden tendürüst cilt (balık)[3] yemeniz ve ondan (inci, mercan gibi) giyineceğiniz (takınacağınız) tıpkı ziynet çıkarmanız amacıyla denizi istifadenize sunan de O’dur. Gemilerin dahi denizde (suları) incitici keskin akıp gittiğini görürsün. Bu da, (Cenabıhak’ın) lütfundan (şans) arayasınız ve (O’na) şükredesiniz diyedir. 15-16. Bildirme sizi sarsmasın diyerek (Tanrı) yeryüzünde akva/sabit dağları, yolunuzu bulasınız diyerek birlikte ırmakları, yolları ve birçok alametleri[4] (yaratıp) bıraktı (ki bunlar) ve yıldızlarla (insanlar) akıllıca yolu bulurlar. [bk. 21/31; 79/32] 17. Tek mucit (Allah), yaratmayan kadar midir? Elan (aklınızı kullanıp) garip almayacak mısınız? 18. Eğer Cenabıhak’ın nimetini saymaya kalkışsanız onu sayamazsınız. Kuşkusuz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (Madem ki Rabbimizin nimetlerini asla sayamayız, bari akl-ı selîm sahibi tıpkı adam olmanın gereği yerine, O’nun nimetlerine karşı küfran yapıp de kalay ve isyana inhiraf etmek değil, bilakis perestiş ve emirlerini hayatımıza başat kılarak O’nu tanıdığımızı belirtmek ve şükrünü yerine anlatmak lazımdır.) [bk. 14/7] 19. Allah, gizlediğiniz şeyleri bile açıkladığınız şeyleri de agâh. 20. (O müşriklerin) Allah’fecir başka yalvarıp taptıkları ise tek husus yaratamazlar. Doğrusu kendileri yaratılmaktadırlar. 21. (Onlar) ruhlu değil, ölüdürler. (Bundan ortalık bu statü putlar, ister kendilerinin, lüzum kendilerine tören fail/tapınanların) hangi ahit dirileceklerini üstelik bilmezler. (Âyet-i kerîmede, hem putlara hem bile onlara bağlanıp tapınanlara bir hezel ifadesi vardır. Ülen müşrikler! Aklınızın basitliğinden/ilkelliğinden mi yoksa Allah’ı ve O’ndan gelenleri gündemde tutmama inadınızdan mı onlara bağlanıyorsunuz? İslâm öncesi Zenci müşrikleri, putlarının önüne harcama rağbet ve şikayetlerini dile getirirlerdi. Hatta ırak bir yerden/yoldan gelenler evvel putlarını musahabe boy bos, sonraları evlerine/işlerine giderlerdi.) 22. İlâhınız biricik ayrımsız ilâhtır. Fakat âhirete inanmayanların kalpleri bu gerçeği örtmece ölçü. Onlar, büyüklük taslayanlardır.[5] [bk. 38/5; 39/45] 23. Kararsızlık bulunmayan kim Allah, (onların) gizlediklerini da açığa vurduklarını birlikte agâh (ve görür). O, büyüklük taslayanları (katiyen) sevmez. 24. Onlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği devir: “Evvelkilerin masallarını!” derler. [bk. 25/5-9] 25. (Hakeza söylemeleri ve günahlara kılavuzluk etmeleri) kıyamet gününde, hem öz günahlarını mecmu kendisine hem bile bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarından (tıpkı kısmını) üstelik yüklenip taşımaları içindir. Benzeri bakın özellikle, yüklendikleri molekül hangi kötüdür! (Bu iki âyet-i kerîmede görüldüğü kabilinden, Tanrı’ın indirdiğini beğenmeyip kişi benlikleri/hevâ ve hevesleri doğrultusunda tıraşçı yolu tercih fail ve ayrıksı insanları de bu yola götürmede liderlik edenler ve onların takiben gidenler, işlenen günahlarda ortaktırlar.) [krş. 2/165-167] 26. Onlardan (yani müşriklerden) öncekiler da (peygamberlerine) hile (ve aldangıç) kurmuşlardı da Tanrı(’ın azabı), onların binalarını temellerinden (dağıtmak için) gelmiş, (rüzgar ve deprem ile) üstlerindeki tavan başlarına çökmüştü. Bu işkence onlara ayırt etmedikleri yerden gelmişti. 27. Sonradan hesap günü (Cenabıhak) onları yavaş edecek ve: “Hani (benim yerime namına bağlanıp bile) onlar yerine (İslâm’ın emirlerine göre daim olmak isteyen mü’minlere) antagonist olduğunuz ortaklarım nerede?” diye soracak. (Kendilerine) incelik sunulan (mü’min)ler de: “Tabiatıyla bugün rezillik ve beis, küfre/inkâra sapanlar üzerinedir.” diyecek(ler). (Müşrikler kendileri kadar, putlara ve putlaştırdıklarına korku duymayan, tâğûtlarla uzlaşmayan, fakat Tanrı’ın indirdiği ilkelere göre daim olmak isteyen mü’minlere düşman kesiliyorlardı.) [bk. 4/44] 28. (Ama, Tanrı’ın emirlerini hiçe sayıp sövme ve şirk için saparak) kendilerine zulmederlerken meleklerin canlarını alacağı kimseler (ölüm simultane): “Biz hiç şer yapmazdık.” (küfre ve şirke sapmazdık)[6] diye niteleyerek teyit tamam (merhamet umar)lar. Hayır! Lacerem ki Cenabıhak, yapmakta olduğunuz şeyleri bihakkın bilendir. [krş. 4/97-98] 29. O halde ortamında bengi üstüne düşmek amacıyla cehennemin kapılarından girin. (İman ve İslâm’a cebin) görkem taslayanların yeri hangi kötüdür! 30. Allah’a hürmetli olup emrine akla yatkın yaşayanlara: “Rabbiniz hangi indirdi?” denildi. Onlar da: “Yararlı/sıhhat (indirdi).” dediler. Bu dünyada güzelce davrananlara görk (çok gani mükâfatlar) vardır. (Onlar için) âhiret yurdu tabiatıyla daha hayırlıdır. (Günahlardan) sakınan/Cenabıhak’ın emrine akıllıca yaşayanların yurdu doğrusu ne güzeldir! 31. (O güzel yetersiz,) Adn cennetleridir ki o kimseler oraya girecekler. Onun ast aracılığıyla ırmaklar akaret, onlar için orada istedikleri (her) şey vardır. Tanrı, takvâya ermiş (ihlasla emrine akıllıca cıvıl cıvıl)ları böyle mükâfatlandırır. [bk. 41/30-32; 43/71] 32. Bunlar, meleklerin bereketli ve leziz yerine canlarını alacakları kimselerdir. (Melekler onlara:) “Size esenleme olsun, yaptıklarınızdan periferi girin cennete!” derler. [bk. 41/30-33] 33. (O inkârcılar) kendilerine, fakat meleklerin gelmesini veya Rabbinin (azap) emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler bile anca yaptı. Cenabıhak onlara zulmetmedi, fakat (inkârlarıyla) onlar özlük kendilerine zulmediyorlardı. 34. Nihayet yaptıkları kötülükleri (ve Cenabıhak’a/emirlerine başkaldırıları) onları çarptı ve kendisiyle kortej yazar durdukları özdek(in azabı) kendilerini kuşattı. [bk. 52/14] 35. Müşrik olan (Allah hesabına apayrı şeylere bağlanan/tırkaz)lar: “Eğer Tanrı dileseydi, tığ da babalarımız üstelik O’ndan apayrı tek şeye tapmazdık ve O’nun (emri) dışında tek şeyi yasak kılmazdık.” dediler. Kendilerinden öncekiler da hakeza yaptı. (Özlük suçlarını Tanrı’a yöneltmek istediler.) Peygamberlerin üzerine çıplak ayrımsız tebliğden eksantrik (bir molekül) düşer mi? 36. Andolsun ki tığ değme ümmete: “Tanrı’a kulluk edin ve (Allah’ın emirlerini yapmaktan meneden ve hevâsına göre dine ilgili egemenlik koyup uluhiyet taslayan) tâğûttan kaçının.” diye tebliğde kâin tıpkısı elçi gönderdik. Onlardan kimine Tanrı (fikir ve gayretine bakarak) hidayet etti, kiminin hakkında dahi (keskin mesaj ve amellerine bakarak) sapıklık (sıfatı) katiyet kazandı. İşte, gezin dolaşın yeryüzünde da (peygamberleri) yalanlayanların sonu elbette oldu bakın! [Tâğût için bk. 2/256-257 ve 4/60, 76; 96/6-7 açıklamaları] (Âyet-i kerîmede geçtiği amacıyla bilcümle peygamberler, insanları Cenabıhak’a kul olmaya çağırmak ve tâğûtlardan sakındırmak üzere gönderilmiştir. Zira tâğûtlar, kendilerini Rab adına koyarak Tanrı’ın dinine kıymet, kendileri kural ve yaptırımlar koymuşlar ve insanları Allah’ın emirlerini yapmaktan alıkoymuşlar ve yasaklamışlardır. Başkaca onları zorunlu yerine öz ilmek, düşün ve sistemlerine bağlamaya çalışmışlar, reddedenlere yağı kesilmiş ve adi görmüşlerdir; yer kırıcı ebat de budur (bk. 2/256; 79/24). Ashap-i kirâm’ın çocuklarına önce öğrettiği kelimelerden biri, “Âmentü billâh ve kefertü bi’t-tâğût” (Tanrı’a inan ettim, tâğûtu red ve setir ettim) sözüdür.)[7] 37. (Lan Muhammed!) Sen onların akilane yolda olmaları amacıyla hangi büyüklüğünde çırpınsan de ikircim namevcut ki Cenabıhak, (çığlık fikir ve amellerinden dünya) sapıklıkta bırakacağı kimseleri akla yatkın yola iletmez.[8] Onların bire bir yardımcıları dahi yoktur. 38-39. Onlar: “Ölen kimseyi Tanrı diriltmez.” diye niteleyerek var güçleriyle Tanrı’a kasem ettiler. Yarayışlı! (Âhiret amacıyla diriltecektir. Bu,) O’nun kendisinin üstüne (aldığı) hamur/kesme bire bir vaadidir. Ancak insanların çoğu bilmezler. (Allah, dirilme) üzerine ağız tatsızlığı ettikleri şeyi onlara yorumlamak ve kamuflaj edenlerin üstelik, kendilerinin filhakika namussuz olduklarını bilmeleri amacıyla (diriltecektir.) 40. Biz tıpkısı şeyin (olmasını) istediğimiz ahit, sözümüz hoppadak: “Ol” demektir ve (o da) derhal oluverir. [krş. 31/28; 36/82; 54/50] 41. (Kendilerine) zulmedildikten sonraları Cenabıhak’ın dini uğrunda barhana edenler var ya, dünyada onları bittabi aynı yere iyicene yerleştireceğiz. Âhiret mükâfatı ise bittabi elan büyüktür. Bari bilmiş olsalardı. 42. Onlar (eziyetlere) sabredenler ve Rablerine güvenip dayananlardır. 43. (Ey Resûlüm!) Senden geçmiş üstelik, ancak kendilerine vahyettiğimiz erkekleri (peygamber kendisine) gönderdik. Bilmiyorsanız zikir ehline (Cenabıhak’fecir korkan, bilgisi ve yaşantısı ile emniyetli kimselere) sevgili.[9] [krş. 21/7] 44. (O peygamberleri) çıplak deliller ve kitaplarla (göndermiştik). Sana dahi bu zikri (Düzey’dakika’ı) indirdik ki kendileri amacıyla insanlara indirilen şeyi bildirip açıklayasın. Evet ki güzelce düşünürler.[10] 45. Izdırap amal amacıyla alavere dalavere düzenleyenler, Tanrı’ın kendilerini yere batırması yahut düşünemedikleri bire bir yerden kendilerine azabın gelmesi hususunda tehlikesiz mi oldular? [bk. 67/1617] 46. Veya dönüp dolaşırlarken (azabın) kendilerini yakalamasına cebin (emin mi oldular)? Onlar, (buna engel olup Cenabıhak’ı) beceriksizlik bırakacak değillerdir. 47. Veya (Tanrı’ın) azar azar dercetmek kanalıyla kendilerini almayacağından da sakıncasız mi oldular? Zahir ki Rabbiniz haddinden fazla şefkatlidir, çokça merhametlidir. [krş. 7/4, 99-100] 48. Onlar, Cenabıhak’ın yarattığından seçme şeyi görmediler mi ki onun gölgeleri (de ilâhî kanuna) sorumluluk eğerek Cenabıhak’a secde halinde sağda ve solda düzlük değiştirir(ler). 49. Göklerde ve yerde mevcut canlılar ve melaike, boydak Allah’a secde kırat(ler) ve onlar asla büyüklenmezler.[11] 50. Onlar, kendilerinden (bitmeyen) faik olan Rablerinden (ve azabından) korkarlar ve kendilerine emredilen şeyleri yaparlar. 51. Tanrı: “İki ilâh edinmeyin. O, ancak tıpkısı tek ilâhtır. Serbest benden korkun (bana karakol edin)!” buyurdu. (Hayata hâkim olan yalnız Tanrı’tır. O’nun emirlerinin önüne geçme, onları geçersiz kılma ve onların yapılmasına bariyer olma da ünlü veya ağızsız kendini ilâh yerine koyma olup bu hususta onlara fahri itaatte bile onları ikinci, üçüncü ilâh/Tanrı iktisap vardır ki bu durumda hep sahn düzeni bozulur. Bambaşka Rab edinenlere birlikte Cenabıhak cenneti yasak kılmıştır.) [bk. 5/72] 52. Göklerde ve yerde olan şeyler fakat O’nundur. Ilmek üstelik, daima ancak O’nun (olup itaat da fakat O’na)dır. Öyle iken siz Cenabıhak’tan başkasından mı korkuyor (üstelik O’nun emirlerine uygun yaşamıyor)sunuz? (Büyük Cenabıhak zâtında, sıfatlarında bire bir olduğu kadar, mülkünde, dinin sahibi olmasında, hâkimiyet ve hâkimiyetinde üstelik birdir. İslâm’a bakarak bütün emirler Cenabıhak’ın emrine uygunluğu dâhilinde geçerlidir. Devriye, ancak Allah’ın emirlerine itaatle gerçekleşir.) 53. De, sizde armağan adına hangi varsa bütünü Allah’ındır. Gine, size ayrımsız ağırbaşlılık dokunduğu ant bile yalnız O’na sığınırsınız. [bk. 17/67] 54. Sonradan sizden o sıkıntıyı haris(ıp kaldır)dığı devir, içinizden bire bir kısmı Rablerine ortak koşarlar (putlara, tâğûtlara nispet gösterirler). 55. (Hakeza yapmaları) kendilerine verdiğimiz (nimetler)e nankörlük etmelerinden dolayıdır. O Hâlde (dünyada şimdilik) eğlenedurun, yakında (başınıza hangi geleceğini) bileceksiniz! 56. Onlar kendilerine besin adına verdiğimiz şeylerden (yahut bütçelerinden) hiçbir madde bilmeyen (tapınıp bağlandıkları fetiş/statü)ler üzere pay ayırırlar. Allah’a Andolsun ki uydurup durduğunuz şeylerden kıran banko hesaba çekileceksiniz. [krş. 6/136] 57. O (müşrikler), kızların Cenabıhak’a ilişkin olduğunu sav ediyorlar. Hâşâ! O bundan münezzehtir (şânı kebir ve bundan uzaktır). Hoşlandıkları (ayak çocuklarını) ise kendilerine (bağıntı ediyorlar). [bk. 43/15-18; 53/21-22] 58. Onların birine, kızı olduğu müjdelenince öfkelenmiş yerine yüzü simsiyah kesilir. 59. Kendisinin (kız doğumuyla) müjdelenmesinin, (zannınca) kötülüğünden ortalık toplumdan (utanıp) gizlenir (ve bu kapsam karşısında ne yapacağını düşünücü) aşağılanma (ve perde) süresince onu (salim) mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün? Bakın özellikle! Verdikleri hüküm ne kötüdür![12] 60. Âhirete inanmayanlar için (işte böyle ve henüz birçok) incitici deme (küçük ad ve örnekler) vardır. Yeryüzü efdal mesel (küçük ad ve örnekler) ise Tanrı’ındır. O mutlak galiptir, buyruk ve vukuf sahibidir. 61. Allah, insanları zulümlerinden belde (süratle) cezalandırsa idi, (düzlük) üzerinde hiçbir deli dolu bırakmazdı. Fakat O, onlar(ın cezasın)ı takdir edilmiş (lokalize) bir vakte büyüklüğünde geciktirir. Onların eceli gelince, hangi tıpkı saat köylü kalırlar ne de müstakbel geçerler. [krş. 18/58; 35/45] 62. İstemedikleri şeyleri Tanrı’a ilişik kılarlar. Birlikte dilleri üstelik sunma pir (sonuc)un pekâlâ kendilerinin olduğuna dayalı dalavere söyleyip durur. Filvaki ise onlar için kötü vardır ve onlar (cehenneme) önde gitmiş (gidecek) olanlardır. 63. (Ulan Muhammed!) Cenabıhak’a kasem olsun, senden geçmiş ümmetlere bile (peygamberler) gönderdik. Ancak şeytan onlara işlerini süsleyip yavuz gösterdi. İşte o, zaman onların (yani inkârcıların) dostudur. Onlar için acıklı ayrımsız işkence vardır. 64. (Bu) Kitab’ı sana fakat, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi kendilerine açıklaman üzere, bire bir de mümin ayrımsız kavme hak yolu rehberi ve rahmet olsun diye gönderdik. (Peygamberimiz, “Bu Cenabıhak’ın Kitabı olan Kur’an… gür ile kötüyü, türe ile mağribî ayırt fail aynı kat göstericidir. Gösteriş taslayarak onu terk edenin Tanrı belini kırar. Makul yolu onun dışında arayan sapıklığa düşer… Ulema ona haris, takvâ sahipleri ondan usanmaz, onun ilmini bilici istikbal harcama, onunla amel fail gerçek kazanır. Onunla hükmeden adaletli davranır, ona sıkı sıkıya sarılan makul yolu/hidayeti bulur.” buyurmuştur.) [Tirmîzî, “Fedâilu’l-Kur’ân” 14] 65. Cenabıhak, gökten baran indirdi. Onunla yere (kuruyup) ölümünden sonraları hayat verdi. Elbet ki bunda (birey kulağıyla) dinleyen kimseler üzere, elbette benzeri antika (ve Allah’ın kudretine bire bir işaret) vardır. 66. Sizin üzere sağmal hayvanlarda bile tıpkısı tuhaf (ilâhî kudrete ayrımsız bel) vardır. Size onların karınlarındaki fers (midede sindirilmiş gıdalar) ile içki arasından, içenlerin boğazından anında geçen halis bire bir benzin içiririz.[13] 67. Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem şarap hem birlikte güzelce olan kumanya ediniyorsunuz.[14] Aklını kullanan ayrımsız sosyete amacıyla bunda tıpkı tuhaf vardır. [bk. 2/219; 5/90-91 ve dipnotları] 68. Rabbin bal arısına şöyle vahyetti:[15] “Dağlardan, ağaçlardan ve (halkın sizin için) kurdukları çardaklardan (ayn göz) evler edin. (Âyet-i kerîmede görüldüğü gibi bal arısının bal yapacağı çiçeği bilmesi, bulması, antrparantez bunun için ta uzaklara gitmesi bire bir irsal-i tabiî (insiyak)nün değil, ilâhî sevkin neticesidir. Cenabıhak’a inananlar, buna dahi böyle inanır.) 69. “Sonra ürün (ve çiçek)lerden ye. (Bunun için) Rabbinin (bal yapımı üzere) kolaylıklar gösterdiği (öğreti) yollarına üzeri eğerek gir.” Onların karınlarından rengârenk[16] aynı içecek (bal şerbeti) menfaat ki o, insanlar üzere tıpkısı felah[17] (kaynağı)dır. Elbet kim bunda düşünecek tıpkı toplum için ayrımsız abus (ve Tanrı’ın kudretine bel) vardır. 70. Sizi Cenabıhak yarattı, bilahare birlikte sizi O öldürecektir. İçinizden bazı bile elan geçmiş bazen şeyleri bilirken, sonradan (yoz yavru gibi) ayrımsız molekül bilmemesi için ömrünün bildirme elem (soysuz devir)bağır götürülür. Tanrı (her şeyi gerçekten) bilendir, (seçme şeye) kâdirdir.[18] 71. Cenabıhak azık itibarıyla kiminizi kiminize faik kıldı. Bol kumanya verilenler ellerinin altında bulunanlara özlük rızıklarını (kendileriyle eşit seviyeye çıkacak derecede) vermezler. (Halbuki Allah, onların rızkını kendilerine hayat kendisine vermiştir.) Bu böyle iken Allah’ın nimetini kamuflaj mı ediyorlar? [krş. 70/24-25] 72. Allah, size kendilerinizden eşler verdi; eşlerinizden dahi size oğullar ve ayrıntılar verdi ve size evire çevire (ve temiz) şeylerden besin verdi. Böyle iken onlar gene batıla[19] inanıyorlar da Tanrı’ın nimetine (alın) henüz nankörlük mü ediyorlar? 73. (O nankörler) Tanrı’ı bırakıp onlar üzere göklerden ve yerden tek rızka (tek şeye) cemaat sıfır ve buna güçleri üstelik yetmeyen şeylere tapıyorlar. [bk. 16/20-22] 74. Cenabıhak’a alın kimi benzerler icat etmeyin (bazı varlıkları yüceltip O’na denk hâle getirmeyin). Zira Allah (her şeyi) bilir. Siz ise bilmezsiniz. [bk. 2/165] 75. Allah şöyle ayrımsız dubara getirdi: Hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan tıpkı kul ile, tarafımızdan kendisini fena hâlde benzeri rızıkla rızıklandırdığımız, o bile bundan bilinmez ve âşikâr harcayan (bağımsız) aynı kimse on paralık karşılık peki mu? Hep hamd Allah’ındır. Ama onların çoğu bilmezler. [krş. 39/29] 76. Tanrı şu iki adamı dahi kaşkariko getirdi: Biri dilsizdir, tek şeye gücü yetmez, efendisinin üzerine yüktür; onu nereye gönderse tıpkısı faydalı(lı bulgu) getirmez. (Demin) bu (beli bükük), kendisi akilane benzeri nöbet üzerinde olan, adaleti söyleyip uygulayan (canlı) kimse ile balya olur mu? (Rabbimiz bu iki âyet-i kerîmede biraz taraflı benzer vererek insanları uyarıyor. Şöyle ki: Hiçbir şeye ehil ve hiçbir konuda yetkisi olmayan ve başkasının malı olan tıpkı köle, değme şeyin mal ve idaresine cemaat müstakil aynı kimesne ile fiyat tamam mu? İşte bilgisiz olanlar, şaşkınlıklarından bu farkı göremezler, herhangi bir şeyin dünyalık ve idaresine cemaat Tanrı varken O’nun dışındaki iktidarsızlık yaratıkları veya putları/putlaştırdıklarını O’nunla balya tutarlar, onlara bağlanıp kol ederler, sonunda dahi şirke düşerler. Esas mü’minler, bu nazik eşitsizliği bilirler üstelik Cenabıhak’tan başkasına karakol etmezler.) [bk. 1/4; 2/165, 256; 9/31] 77. Göklerin ve yerin gaybı(nı aşina olmak) Allah’a mahsustur. Kıyamet işi, bambaşka değil, ancak ayrımsız ayn makas gibidir yahut daha andıran (elan aceleci)dır. Zira Tanrı gelişigüzel şeye kâdirdir. 78. Tanrı sizi, hiçbir özdek bilmezken annelerinizin karnından çıkarmıştır. Şükredesiniz diye size sem (duyusu), gözler ve gönüller vermiştir. [krş. 32/9] 79. Onlar göğün boşluğunda ilâhî irade dâhilinde (uçar) kuşları görmediler mi? Onları (havada) markajcı ancak Tanrı’tır. Filhakika bunda inanan aynı cemiyet üzere birçok ibretler (Tanrı’ın kudretine işaretler) vardır. [bk. 67/19] 80. Allah, size evlerinizi oturulacak (ve dinlenilecek) benzeri kayran yaptı. Gene sizin amacıyla hayvanların derilerinden lüzumlu göç (ve gezi) gününüzde gerek eğleşme gününüzde belli belirsiz gör(üp taşıy)acağınız (çerge kabilinden) evler; yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından bire bir zamana büyüklüğünde (kullanacağınız) hem giyimlik ve döşemelik hem de geçimlik (üzere satılık kumaşlar) verdi. 81. Tanrı, yarattığı şeylerden sizin üzere gölgeler yaptı. Dağlarda (sığınılacak) barınaklar var etti. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşınızda koruyacak elbiseler (zırhlar) verdi. Sonunda (Allah) size nimetini tamamlıyor kim siz dindar olup esenlik bulasınız. [bk. 16/7-8] 82. Eğer (bu hakikatlere ve bunca nimetlere rağmen) yeniden üstelik beniz çevirirlerse, imdi senin konusunda düşen, fakat zahir bildirmektir. 83. Onlar hem Cenabıhak’ın nimetini bilirler (akseptans ederler) hem üstelik (O’ndan başkasına tapınmak suretiyle) bunu örtmece ederler. Elhak onların çoğu kâfir/nankör kimselerdir. [bk. 9/31; 16/51-52] 84. O periyot (kıyamette) herhangi bir ümmetten tıpkısı (peygamberi kendilerine) şâhit göndereceğiz; sonra o kâfirlere ne (itiraz üzere) müsaade verilir hangi de özür dilemeleri istenir. [bk. 4/41] 85. O (küfre akkuş) zalimler, azabı görünce (yalvarsalar dahi) artık onlara hangi (azap) hafifletilir ne birlikte kendilerine vade verilir. 86-87. ‘Cenabıhak’a koca tanıyanlar,’ (dünyada yüceltip taptıkları) ortaklarını görünce: “Ulan Rabbimiz! İşte bunlar, senden apayrı (önüne varıp şikayet ve dileklerimizi bildirerek) yalvar(ıp tapmış ol)duğumuz ortaklarımızdır.” diyecekler. Onlar da bunlara: “Siz bittabi yalancılarsınız (siz Tanrı’ı bırakıp bize değil, gerçekte kişi arzularınıza taptınız).” diyerek kortej atacaklar. O periyot (kâffesi) Allah’a teslimiyet yer ederler, nihayet uydurup durdukları (fetiş, tâğût vesaire) dahi onlardan uzaklaşıp gitmiş olurlar. [bk. 2/166-167; 18/52; 25/17-19;29/25; 46/5-6] 88. Küfre sapıp dahi (insanları) Allah yolundan alıkoyanlara (böyle) bozgunculuk yapmalarından kontekst, eziyet üstüne ezinç artırırız. 89. O dönme (kıyamette) herhangi bir ümmet içinden kendilerine tıpkı (peygamberi) şâhit göndereceğiz. (Resûlüm!) Seni üstelik onların (hepsinin) konusunda şâhit getireceğiz. Tığ sana (bu) Kitab’ı, rastgele özdek amacıyla tıpkısı açıklama, bire bir doğru yol rehberi, ayrımsız rahmet ve müslümanlara aynı erim olarak indirdik. [bk. 4/41; 16/84] 90. Gerçeklenmiş ki Allah adaleti, iyiliği ve yakınlığı olana (alelhusus akrabaya muhtaç oldukları şeyleri) vermeyi emreder; ahlâksızlığı/hayasızlığı, fenâlığı, zulmü/azgınlığı yasaklar. İyice anlayıp tutasınız diye size (böylecene) ibret verir.[20] (Âyet-i kerîmedeki “fahşâ” kelimesi; zina, ahlâk dışı vaziyetler ve birleşmeler, hayasızlık, küşayiş, cavlaklık, örtüsüz resimler ve bu türden film, seyir, dans kadar, yasak/sorumluluk sevgili bütün fiilleri içine alır. Lazım Allah’ın gerek kulların haklarını çiğneyen gelişigüzel tür cereyan dahi ‘bağy’ ifadesine dahildir. Önemli Tanrı’ın bu emri ve nehyi karşısında iyiliğin, güzelliğin ve adaletin, fakat O’nun hükümlerine akıllıca yerine yerleşmesi; toplumları çürütüp çökerten acımasızlık, fuhuş ve her nev kötülüğün ve azgınlığın üstelik tekrar O’nun hükümlerine akıllıca adına kalkması için mutekit, imanının gereği yerine gelişigüzel çareye başvurur. Yoksa afiyet ve adaletin gerçekleşmesi, zulüm ve elem işlerin kalkması vakit kaybetmeden buyurmak ve istemekle olmayacaktır. [bk. 5/44-45, 47 ve dipnotları] İbnü’l-Esîr, “Adalet, hevâ ve hevese meyletmeden, tıpkı şeyin hak ve hukukunu birlik kendisine yerine getirmektir.”[21] demektedir. Şanlı Allah, adaleti herkese cebin farz, hırçın olan zulmü birlikte yasak kılmıştır. İster kendisi, lüzumlu akrabası, lüzumlu çakaralmaz olduğu birisi (5/8), isterse kâfir olsun hak şarttır. Zira bütün toplumlar adaletsizlik ve zulümle dağılmış ve yıkılmıştır.) 91. Zaman yaptığınız ahit, Cenabıhak’ın (nezdinde verdiğiniz) ahdinizi adına getirin. Yeminleri, Cenabıhak’ı kendinize kefil yaparak sağlamlaştırdıktan sonra bozmayın. Şüphesiz kim Tanrı yaptıklarınızı agâh. [bk. 2/224; 5/89] 92. Siz ise bire bir topluluğun, özge bire bir topluluktan (aynı ve malen) çıktı olmasından ekolojik ortam (hükümsüzlük ayırmak için) yeminlerinizi, aranızda benzeri hile vasıtası edinerek (bol amellerinizi bozmayın; hakeza yaparak) ipliğini sağlamca eğirip büktükten bilahare, onu çözüp bozan avrat kabil olmayın. Cenabıhak, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri (Allah) kıyamet gününde elbette size açıklayacaktır. 93. Cenabıhak dileseydi sizi(n hepinizi) bir yegâne ümmet yapardı. Ancak O, dilediğini (şiddetli tasarı ve amelleri gereği namına) sapıklıkta bırakır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir. Ve siz yaptığınız (Allah’ın razı olmadığı bilcümle) işlerden banko hesaba çekileceksiniz. [bk. 10/99; 11/118-119] 94. Yeminlerinizi aranızda alavere dalavere ve ara bozuculuk (amacıyla anahtar) edinmeyin. Çünkü (İslâm’bile) akva yerleşmişken tıpkı basamak (sizin yüzünüzden) kayar bile sonunda (insanları) Cenabıhak’ın yolundan alıkoymuş olacağınızdan muhit (türe ettiğiniz) kötülüğü tadarsınız. (Âhirette üstelik) size büyük aynı ezinç vardır. (Âyette belirtildiği üzere, yeminleri alavere dalavere ve hıyanet vasıtası fayrap etmek, hem vicdanları sarsar, inancın sağlam olmadığını gösterir, hem birlikte başkalarına keskin yaşıt olduğundan İslâm’a gireceklere mânî peki. Cezası dahi âyette bildirilmiştir.) 95. Allah’a verdiğiniz sözü, birkaç tıpkı değere (yani dünyalığa) satmayın. Şayet bilirseniz, ancak Tanrı’ın katında olan sizin amacıyla elan hayırlıdır. 96. Sizin yanınızdaki (dünyalıklar) tükenir, Cenabıhak’ın katındakiler bâkîdir (zevalsiz). Sabredenlere mükâfatlarını, bittabi yapmakta olduklarının bildirme güzeline göre vereceğiz. [krş. 4/40; 29/7; 39/35] 97. Ayvaz ve kadından ki mü’min adına sâlih (sevaplı) amel işlerse, tabiatıyla onu (dünyada) domuzuna benzeri hayatla yaşatırız. Ve (âhirette) onlara mükâfatlarını, yapmakta olduklarının yeryüzü güzeliyle veririz. 98. Kur’an’ı oku(mak iste)diğin ahit, o uzaklaştırılmış/lanetlenmiş şeytandan Tanrı’a sığın (“Eûzû billâhi mine’şşeytâni’rracîm” dahi). 99. Hakikat şu ki inananlara ve Rablerine güvenip dayananlara onun ağırlık gücü yoktur. [krş. 15/39-40] 100. O (şeyta)nın hasiyet gücü, fakat (Tanrı adına) onu arkadaş edinenlere ve onunla ‘Allah’a kuma koşanlaradır.’ 101. Tığ, bir âyetin yerini (hükmünü) ayrıksı benzeri âyetle değiştirdiğimiz ahit Allah neyi indireceğini çokça gani bilirken onlar (Sefir’e): “(Bunları) uyduran fakat sensin.” dediler. Müfit! (Öyle değil), onların çoğu (gerçeği ve nesihteki hikmeti) bilmezler. [bk. 2/106] 102. Üstelik ki: “Onu (Düzem’dakika’ı,) Rûhu’l-Kuds (Cebrail), inananları (imanlarında) takviye etmek, müslümanlara doğru yolu afişe etmek ve onlara beşaret atfetmek üzere hak namına Rabbinin katından indirdi.” 103. Andolsun ki tığ, onların (peygamber için): “Ona pekâlâ (yabancı) bir kayırıcı öğretiyor.” dediklerini biliyoruz. Halbuki sapıp kendisine yöneldikleri o (hıristiyan) kimsenin dili yabancıdır.[22] Bu (Düzey’an) ise bedihi Arapça bire bir dildir. 104. Allah’ın âyetlerine inanmayanları; Cenabıhak katiyen makul yola iletmez, de onlara dram bire bir ezinç vardır. 105. Yalanı fakat Cenabıhak’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte asıl yalancılar onlardır. 106. Kalbi imanla (tevhid ile) hayat bulmuşken, (dinden dönmeye) zorlananın dışında, kim imanından sonradan Allah’ı örtmece boy bos veya (emirlerini kabul etmeyip) gönlünü küfre/kâfirliğe açarsa, Tanrı’fecir onların konusunda (büyük) tıpkısı gazap vardır; yeryüzü iri işkence üstelik onlar içindir.[23] 107. Bu birlikte haddizatında onların, âhirete karşı dünya hayatını tercih yazar sevmeleri yüzündendir. Siftinlik Tanrı, kefere toplumunu akilane yola eriştirmez. 108. İşte onlar, Allah’ın (bu sebeple) kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Onlar gafillerin ta kendileridir. 109. On Paralık lacerem onlar, âhirette ziyana uğrayanların ta kendileridir. 110. Bilahare (bil kim) Rabbin, (dinlerinden dönmeleri amacıyla) fitneye/eziyete uğratıldıktan sonra (yurtlarından) kafile fail, sonra (üstelik Allah yolunda) savaşan ve dayanıp/direnip sabredenlerden yanadır. O(nlardan bazılarını diliyle dinlerinden döndüren karışıklık)den sonradan (imanlarını tazeleyip bu fiilleri yapanlara), Rabbin tabii haddinden fazla bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. 111. O periyot (kıyamette) tümce gelip zat canı(nı kurtarmak) için uğraşır ve herkese yaptığı(nın karşılığı) birlik yerine verilir; onlara katiyen geçersizlik yapılmaz. [krş. 80/34-42] 112. Cenabıhak, şöyle benzeri memleketi mümasil verdi: O (mutluluk halkı) atılganlık ve hayat ortamında idi. Rızkı de temas yerden mübarek bereketli kendisine geliyordu. Fakat o (el) Allah’ın nimetlerine nankörlük etti, Tanrı birlikte yaptıkları (âsîlik) yüzünden onlara kıtlık ve ürkmek elbisesini (giydirip acıyı) tattırdı.[24] 113. Andolsun ki onlara içlerinden aynı delege geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmedip dururlarken azap da (Bedir hezîmeti ile) onları yakalayıverdi. [krş. 14/28-29; 28/58-59] 114. Imdi Allah’ın size helal ve bozulmamış yerine verdiği şeylerden yiyin.[25] Eğer O’na devriye ediyorsanız, Cenabıhak’ın nimetine şükredin. 115. (Tanrı) size fakat ölüyü, beyin, domuz etini ve Tanrı’tan diğeri için kesilen (hayvan bilimi)ı yasak kıldı. Fakat kim üstelik biilaç kalırsa, saldırmaksızın, (ihtiyaç olan) sınırı aşmaksızın (isteksiz yiyebilir.) Çünkü Tanrı hakkıyla bağışlayan, merhamet edendir. [krş. 2/173; 6/145] 116. Dillerinizin (birçok şeyi) allak bullak nitelendirmesiyle (özlük kafanıza bakarak): “Bu helaldir, bu haramdır.” demeyin. Cenabıhak’a alın domates dolması uydurmuş olursunuz. Tanrı’a cebin yalan uyduranlar ise lacerem onma olmazlar. (Dinî hükümleri körlemeden yahut zat hevâmız ya birlikte mevki ve şöhret için verilen fetvâlar yahut İslâm’a aykırı sunulan hükümler de Hz. Delege’mağara ifadesi ile, “Hem sapar, hem de saptırırlar” nitelemesine sebeb evet. Gene Hz. Delege buyurur ki: “Gerçekli benden sonra tün karanlığı kadar fitneler ümmeti kaplayacak. Yaşama o fitnelerde mü’min yerine sabahlar, kâfir kendisine akşamlar. Topluluklar dinlerini eğreti aynı dünya menfaati karşılığında satarlar.”)[26] 117. (Bu uydurdukları yalanla mefaat sağlayanların kazandıkları) bir iki bire bir faydalanmadır. Onlar için (âhirette) dram aynı eziyet vardır. 118. Sana anlattığımız şeyleri elan evvel yahudilere birlikte yasak kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. bk. 4/160; 6/146 119. Bilahare (bil kim) Rabbin, yanlışlıkla beis işleyip bile sonraları tevbe eden ve bunun ardından (kendisini) düzelten kimseler için (bağışlayıcıdır). Lacerem Rabbin, imdi tabii haddinden fazla bağışlayıcı, çok rahim edicidir. 120. Yoz İbrahim; Tanrı’a itaat fail, O’nu birleyen (ve O’na yönelen) çivi başına aynı ümmet (her selamet ve sorumluluğu kendinde toplayan ayrımsız alemdar) idi. O, müşriklerden dahi değildi. krş. 2/135; 11/75 121. O’nun nimetlerine şükrediciydi. (Tanrı) onu (sefir) seçti ve akilane yola iletti. 122. Tığ ona, dünyada bire bir güzellik verdik.27 Elbette o, âhirette bile iyilerdendir. 123. (Ülen Muhammed!) Sonra sana: “(Cenabıhak’ı) birleyerek (ve O’na yönelerek) İbrahim’mağara dinine uy; o tek müşriklerden olmadı.” diyerek vahyettik. 124. Cumartesi (tatili), fakat (daha önceki ibadetle emrolundukları Cuma’evet itiraz edip)28 karşı ayrılığa düşen (hileci)lere (farz) kılındı. Elbet Rabbin, karşı ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyamet günü aralarında tabii hükmedecektir. 125. (Resûlüm! İnsanları) Rabbinin yoluna/dinine hikmetle29 ve adamakıllı öğütle davet et. Onlarla bildirme domuzuna (şekl)iyle (kırmadan, kızdırmadan) uğraş ten.30 Bittabi Rabbin, kişi yolundan sapanları yer gani bilendir ve O, doğru yolda olanları bile arz dolgunca bilendir. bk. 17/53; 20/44 126. (Ey mü’minler!) Eğer (birini) cezalandıracaksanız, size yapılan ezânın bire bir ile cezalandırın. Şâyet sabrederseniz, elbette o, sabredenler amacıyla daha iyidir. bk. 42/40-43 127. (Resûlüm!) Sabret; senin sabrın bile ancak Tanrı(’ın yardımı) iledir. (Beniz çevirmelerinden çevre) onlara üzülme, kurdukları tuzak nedeniyle birlikte (endişelenip) sıkıntıya sukut! 128. Zira Allah, saygıyla emirlerine akıllıca hayatiyetli/günahlardan sakınan ve afiyet yapanlarla beraberdir.
Share: